2 Mayıs 2015 Cumartesi

ARTIK ÇOK OKUYAN DA BİLMİYOR!


Yayıncılık sektörü nereye doğru gidiyor? Naçizane fikrim olarak şu kadarını söyleyeyim, bu yol, yol değil, ama ileride ışık var!

Hani bir soru vardır, sorulur: "Çok gezen mi bilir çok okuyan mı?" diye. Kimine göre "çok gezen" daha çok bilir, kimine göre "çok okuyan"... Ama aslında hepimiz biliriz "çok okuyan"ın daha çok bildiğini... Ne var ki, artık bu yöntem de sallanmaya başladı... Bu yazımda, yayıncılık sektörü ve kitap dünyası hakkında bir şeyler yazdım. Detayları merak ediyorsanız, sayfayı aşağı kaydırın...


Esquire dergisinin geçen sayısında "Yayınevlerine 'Ekmek' Gençlerden!" başlıklı bir yazı yayımlandı. Yazıdaki şu cümleleri görmezden gelmek mümkün değil: "Bazı yayınevleri hala kitap satışlarının düşüklüğünden dem vuradursun, bazıları peynir ekmek gibi bastıkları 'Genç yetişkin' türü kitaplarla alıp yürüyor. 'Young Adult' yani 'Genç Yetişkin' türüne, 14-21 yaşları arasındakilere hitap eden, aşk ve macera unsurlarının ön planda olduğu kitaplar dahil ediliyor. Bunların içinde cinsellik barındıranlarına ve hitap ettiği yaş aralığı 17-25'e kadar çıkanlarına da 'New Adult' yani 'Yeni Yetişkin' deniyor. Ülkemizde Epsilon gibi batmak üzere olan, çevirmenlerine bile ödeme yapamaz duruma gelmiş yayınevleri, bu türün örnekleriyle ihya olurken; yeni yayınevlerinin yanı sıra köklü yayınevlerinin bile ticari kazanç kaygısıyla artık bu tür kitaplara ağırlık verdiği görülüyor. Böylece hem okurlar hem de yayımcılar açısından 'kazan-kazan' dediğimiz durum gerçekleşiyor. Hem gençlerin okumamalarındansa sadece bu türü okumaları bile insana hiç yoktan iyidir dedirtiyor."

SABUN KÖPÜĞÜ "TEENAGE" KİTAPLARI - DURUM ÇOK VAHİM!


Ephesus Yayınevi Asude'nin Pabucumun Ajanı'nı, Büşra Küçük'ün Kötü Çocuk'unu basıyor. Asude kim? Büşra Küçük kim? Bilen yok. Bu kitaplar aşk konusunu işleyen, Türkçesi ve edebi dili son derece zayıf olan, imla hatasından geçilmeyen, sabun köpüğü kitaplar. Üstelik onlardan kurtulmak pek mümkün değil. Zira bu tip kitaplar seri kitaplar, yani üç beş kitap halinde çıkıyorlar. Ayrıca bu kitaplar internet ortamında yazılmış ve yayıncıların, yazarın internetteki binleri aşan takipçi kitlesine güvenerek yayımlama kararı aldığı kitaplar. Bu yazarlar genelde Wattpad'den çıkıyor. Wattpad ne? Açıkçası onu da çok bilmiyorum. Ama yaptığım on saniyelik araştırmaya göre, 15-20 yaş aralığındakilerin öykülerini yayımladıkları bir site. E ben bunu altı yıldır blog'da yapıyorum! Ama yok, Wattpad'de yapmak gerekiyormuş, çünkü orası sadece öykü yayımlanan bir yer... Neyse, diyelim benim Wattpad'da1000 takipçim var, e yazdıklarım da iyi kötü okunuyor, o zaman yayınevi bu yazdıklarımı kitaplaştırıyor. Ama bu kitle yazıda da belirtildiği gibi 10-20 yaş aralığını geçemiyor. Çocuk ve genç internet kullanıcılarının rağbet ettiği bu kitaplar, bir dönem raflarda çok satanları işgal ettikleri halde, ne yazık ki bir müddet sonra tutunamıyorlar. Yazarların adını geçtik, kitapların adı bile hatırlanmıyor. İçinde bulunduğumuz şu yıllar da bu tip içi boş kitapların rafları süslediği yıllar...

Yayıncılık sektörü gerçekten de kalitesiz kitaplardan geçilmeyen bir dönemde... Ephesus zaten başından beri hiçbir edebi içeriği ve değeri olmayan kitaplar basıp kitaplarını binlerce satmanın derdindeydi. Ama son zamanlarda, yazıda da belirtildiği gibi, "köklü yayınevleri" dahi bu yöntemi izlemeye başladılar.

Epsilon yayınevini biliyorsunuzdur... George R. R. Martin'in Taht Oyunları serisi de bu yayınevinden, Jeff Kinney'in Saftirik Greg'in Günlüğü serisi de... "Boş" satmadan "çok" satan bu kitapları yayımlayan yayınevi, geçtiğimiz dönem öyle bir kitap yayımladı ki sektörde büyük bir şok etkisi yarattı: O kitap, Alya Öztanyel adında bir lise öğrencisinin yazdığı Karanlık Lise adında bir kitaptı. Öztanyel bu seriyi internette yazan ve çok sayıda "teenage" takipçisi olan biri. Kitabın konusu da aşk olunca Epsilon kitabı bastı. Kitap çok sattı. Zaten hedeflenen de buydu. Ama yayınevi büyük bir prestij kaybetti. Müthiş bir yazar kadrosu içine böyle bir "teenage" kitleyi hedefleyen bir "teenage" romancı ekleyerek, önceliğinin para kazanmak olduğunu gösterdi. İtibarını ciddi şekilde zedeledi.

"PARA VERİN BİZ BASALIM!" YAYINEVLERİ

Sektörün bir yanında bunlar olurken, diğer yanında da yayınevleri, "kitap" yazmış olan kişilerden 3-5 bin lira (çok değil canım, 3-5 binciğin aramızda lafı mı olur) alarak onların kitaplarını basıyor. Yani işin edebi boyutunu düşünen yok. Satsın da, ne olursa olsun! Herkes ticari kaygılarla iş yapıyor. İkinci Adam, Cinius gibi yayınevleri, yazardan para alarak kitapları anında basıyor. Köklü yayınevleri iki üç yıl sonrası için yazara adeta sıra numarası verirken, bu yayınevlerinde bekleme süresi maksimum bir ay. Gece Yayınevi de kitapları "ücretsiz" bastığını söyleyerek adını duyuruyor, ama kapak, baskı gibi işlemler için para alıyor. Yani sistem tamamen duygusal (!).

Para verip kitap bastırmak son çare bile olmamalı, ne var ki bu da bir seçenek. Ama ben bu sistemi de önemsiyorum. Çünkü yayınevi bulamayan yazarlar için iyi bir yöntem olabilir. Sonuçta iyi kitap yayınevinden belli olmaz. İyi kitap kendini zaten belli eder.

PEKİ SEKTÖRÜN GELECEĞİNDE NE VAR?




Heh, işte geldik konunun en heyecan verici kısmına!

Bizim ülkemiz için "sektörün geleceği" dediğimiz yöntem, aslında Avrupa ve Amerika'da aldı başını gidiyor. Neyse ki ayak sesleri yavaş yavaş bizde de duyulmaya başlandı: Self-publishing. Yani özyayıncılık. ABD’de yıllık yayına giren özyayın adedi 350 bini geçmiş durumdayken, ülkemizde henüz özyayıncılığın ne olduğunu bilene pek rastlanmıyor. Ama özellikle de şu sıralar, heyecan verici gelişmeler olduğu bir gerçek. E-kitap ve "kendi kitabını kendin pazarla" mantığıyla hareket eden platformlarda, yayınevi çilesi ortadan kalkıyor. Ülkemizde şimdilik www.publitory.com ve www.kitabyte.com.tr ön planda. Bu platformlara kitabınızı, öykünüzü, romanınızı yüklüyorsunuz ve bir fiyat belirleyip satışa çıkarıyorsunuz. Henüz pek bilen yok, ama takipçi sayısı her geçen gün "binlerce" artıyor. Kemik okurlar var. Bu okurlar genellikle okumuş, eğitimli, entelektüel kimseler. Yani, bu platformlarda yayımlanan öyküler şimdilik seçkin çevreler tarafından okunuyor. Ama aslında kitaba vereceği paranın aynısını -hatta daha azını- e-book'a vermenin daha karlı olduğunu biliyor bu okurlar. Yani bisküvi fiyatına hikaye satın alıyorlar. Bir bisküvi alacağına, hikayenin yeni bölümünü satın alıyorsun. Ya da kitaba 25 lira vereceğine, hikayeye 1 lira veriyorsun. Ben çok sıcak bakıyorum. Özellikle Publitory'yi çok başarılı buluyorum, yakından takip ediyorum. Size de tavsiye ederim. "Ben asla para vermem" demeyin, seçenekleri görünce, eğer iflah olmaz bir okursanız, ağzınızın sulanacağından emin olabilirsiniz. "İnadım inat!" diyorsanız, ücretsiz olan kitapları indirin, bir göz atın. Sektörün geleceğinin bu olduğu da göz önüne alındığında, özyayıncılık kulağa çok hoş geliyor. Tabii matbu sevdanızı kalbinize gömmeyi başarabilirseniz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder